3 Nisan 2012 Salı
23 Mart 2012 Cuma
15 Mart 2012 Perşembe
MAYA UYGARLIĞI
Mu Uygarlığı…
Mu Kıtası Nedir:
Mu, diğer adıyla Güneş İmparatorluğu’nun bulunduğu kıta; eski çağlardan günümüze ulaşan tabletlere göre, ilk insanın anavatanı olan,Pasifik Okyanusu’nda bulunan, günümüzden yaklaşık 12.000 yıl önce şiddetli yer sarsıntıları sonucu battığı sanılan hipotetik kıtadır.
Mu Kıtası Nedir:
Mu, diğer adıyla Güneş İmparatorluğu’nun bulunduğu kıta; eski çağlardan günümüze ulaşan tabletlere göre, ilk insanın anavatanı olan,Pasifik Okyanusu’nda bulunan, günümüzden yaklaşık 12.000 yıl önce şiddetli yer sarsıntıları sonucu battığı sanılan hipotetik kıtadır.
İngiliz araştırmacı Jamec Churchward’a ve ezoterik
kaynaklara göre, bu kıta, insanoğlunun ana vatanı, (dünyanın en eski
yerleşim merkezi), din, mitoloji, efsane, destan ve semboller’in doğduğu
yerdir. Yine aynı kaynaklara göre, bu kıta yaklaşık 70.000 yıl önce üzerinde
yaşayan 64 milyon insanla birlikte sulara gömülerek yok olmuştur. Bazı bilim
adamları dünyanın çeşitli bölgelerinde bulunmuş olan tabletlerdeki yazı ve
sembollerin ezoterik bilgileri kanıtlar nitelikte olduğunu ileri sürmektedir.
Güneş İmparatorluğu’nun Mu dilindeki adının U-luum-il
şeklindeki bileşik kelimeden türeyen bir isim olup, “arazi,il,kudret,devlet”
anlamına geldiği ifade edilmektedir.
Mu’nun Konumu:
Mu’nun Konumu:
Günümüzde bu bölgede yer alan ada ve adacıklar bu kıtadan
arta kalanlardır. Churchward, bu kıtanın yaklaşık 12.000 yıl önce battığını ve
kıtanın geçmişinin çok daha eski bir zamana dayandığını ileri sürmektedir. Ayrıca
bu uygarlığın Atlantis uygarlığından önce mevcut olduğunu ve Atlantis’in bu
uygarlığın mirasçısı olduğu söylemektedir.
Churchward ve Niven’in bulguları, Mu kıtasının bugünkü
Pasifik Okyanusu’nun oldukça büyük bir bölümünü kapladığını, Hawaii, Haiti,
Fiji, Paskalya adaları ile diğer Polonezya adalarının bu batık kıtadan
artakalan parçalar olduklarını ortaya koydu.Churchward’a göre Mu kıtası,
doğudan batıya 8 bin kilometre, kuzeyden güneye de 5 bin kilometre uzunluğunda
dev bir ada-kıtaydı. Naacal tabletleri bu kıtanın, uygarlığın beşiği olduğunu
göstermektedir. Yaklaşık 70.000 yıllık bir uygarlık geçmişine sahip olan Mu;
tüm dünyada birçok koloni ve Uygur imparatorluğunu oluşturmuştur.
Mu’da İnanç:
Mu’da İnanç:
Tüm insanlar büyük bir uyum içerisinde ve tek Tanrı inancı
ile yaşamaktaydı. Tanrının tek olduğu güneş sembolü ile ifade edilmekteydi ve
bu dildeki adı “güneş” anlamına gelen Ra idi. Onun için Mu uygarlığına Güneş
İmparatorluğu da denilmekteydi. Rahip-kral olarak görev yapan liderlerine
Ra-Mu, bilim adamı da olan rahiplerine Naacal denilmekteydi. Ra adının daha
sonra Maya ve Mısır dillerinde de aynı anlamda kullanıldığını görürüz.
Mu’dan Yapılan Göçler:
Mu’dan Yapılan Göçler:
Mu kıtasından her kıtaya göçler yapılmışsa da başlıca göçler
Kuzey ve Güney Amerika’ya, Orta-Asya’ya, Mısır ve Anadolu’ya yapılmıştır. James
Churchward’a göre, Mu uygarlığının anavatan dışındaki en önemli merkezi Orta
Asya’daki Uygur Türkleri’nin başkentiydi. Churchward’a göre 70.000 yıl önce
mevcut olan Uygur imparatorluğu Avrupa içlerine kadar uzanmaktaydı. Uygur
imparatorluğu birine Churchward’un manyetik felaket adını verdiği iki büyük
doğal afetle (-diğer afet dağların yükselmesidir-) darbe yemiş ve sağ kalanlar
aralarında Avrupa’nın birçok kavminin de bulunduğu çeşitli ari kavimleri
oluşturmuşlardır. Mu ya da Orta-Asya kökenli bu kavimlerin hepsinde (yaklaşık
40 dilde)telaffuzları az çok ufak farklarla, “baba” anlamına gelen ata sözcüğü
mevcuttur. Churchward Uygurlar’ın torunları olan bu kavimlerden bazıları olarak
Keltler’i, Basklar’ı ve Asyalı İskitler’i sayar. Kimi araştırmacılara
göre,Atlantis gibi Mu kıtası’nın da batmasına neden olan etken,
Atlantisliler’den satanik yol mensuplarının, ellerindeki nükleer güçleri yıkıcı
amaçlarla kullanmaları yüzünden yerkabuğunun dengelerini bozmalarıydı.
Churchward ve Niven’in bulguları, Mu kıtasının bugünkü
Pasifik okyanusunun oldukça büyük bir bölümünü kapladığını, Hawaii, Haiti,
Fiji, Paskalya adaları ile diğer Polonezya adalarının bu batık kıtadan
artakalan parçalar olduklarını ortaya koydu. Danimarkalı araştırmacı ve yazar
Eric Von Daniken de, birbirlerinden binlerce kilometre uzakta olan bu adalar
kültürlerinin şaşılacak derecede benzediğine işaret ediyor.
Churchward’a göre Mu kıtası, doğudan batıya 8 bin kilometre,
kuzeyden güneye de 5 bin kilometre uzunluğunda dev bir ada kıtaydı. Naacal
tabletleri bu kıtanın, uygarlığın beşiği olduğunu öne sürmektedir. Yaklaşık
70.000 yıllık bir uygarlık geçmişine sahip olan Mu, zaman içerisinde tüm
dünyada birçok koloniler ve büyük imparatorluklar oluşturmuştur.
Mu uygalığının kolonileştirdiği ve daha sonra
bağımsızlaşarak birer imparatorluğa dönüşen en önemli iki devlet, Atlantis ve
Uygur İmparatorluklarıdır. Ayrıca, bugün Antik Mısır, Çin, Hint ve Maya
uygarlıkları diye bilinen uygarlıkların kökeninde de Mu uygarlığı yatmaktadır.
Mu uygarlığının ne zaman başladığı bilinmiyor. Naacal
Tabletleri ve Meksika’da bulunanlar bu konuda aydınlatıcı olamadı. Ancak
tabletler, Mu’nun kolonileşme ve uygarlığının temelini oluşturan dinini yayma
aşamasına 70 bin yıl önce geçtiğini gösteriyorlar.
15 bin yaşında oldukları belirlenen Naacal Tabletleri
evrenin başlangıcı ve ortaya çıkışı konusunda ayrıntılı öngörüler kapsamakta.
Bu tabletlere göre, evrenin başlangıcında sadece ruh vardı. Daha sonra bu
ruhtan, bir kaosun hakim olduğu uzay var oldu. Zamanla kaos yerini giderek
düzene bırakmaya başladı ve uzaydaki şekilsiz ve dağınık gazlar biraraya geldi.
Bu gazlar güneş sistemlerini ve gezegenleri oluşturmak için katılaştı.
Katılaşma sırasında önce hava, sonra su oluştu. Sular dünyayı kapladı. Güneş ışıkları
havayı ve suyu ısıttı. Bu ışıklar ve toprak altındaki ateş, üzerinde su bulunan
toprakları yükseltti ve bunlar açık toprak oldu. Güneş ışıkları suyun içinde ve
balçıkta kozmik hayat yumurtalarını (Rna-Dna) oluşturdu. İlk hayat sudan çıktı
ve tüm yeryüzüne yayıldı.
Günümüzde geçerli evren ve yaşamın oluşumu teorilerine bu
denli benzerlik tesadüf olamaz. Zaten, en az 70 bin yaşında olan bir
uygarlıktan daha farklı bilgiler ummak da saçmalık olur. Mu uygarlığının
ulaştığı seviyeyi gösterme açısından bir başka kaynaktan yararlanalım.
Günümüzden 3 bin yıl önce yazılmış Mahabharata’da, uzak geçmişte insanoğlunun
kullandığı bir silah tarif ediliyor: “Dumansız bir ateşin ışıltısına sahip olan
ve alevler saçan bir mermi atıldı. Birden heryer karanlığa gömüldü. Daha sonra,
gözleri kör eden bir ışık ve kulakları sağır eden bir gürültü çıktı. Ardından
meydana gelen büyük ısıda sular buharlaştı. Filler, atlar, insanlar bir anda
kavruldu. Ağaçlar tamamen yandı. Heryer yeniden aydınlandığında koca ordudan
geriye sadece bir avuç kül kalmıştı”…
Bu efsane, atalarımızın ulaştığı uygarlık düzeyinin
yanısıra, onların dünyasının da bugün olduğu gibi, barıştan yana pek nasibini
almadığını gösteriyor.
Mahabharata efsanesi ve Sodom ve Gomora’nın yokoluşu gibi
diğer bazı efsaneler, Atlantis ve Mu kıtalarının batışı teorilerinden birisini
destekler niteliktedir. Ancak bu konuya daha sonra değinileceği için şimdi, Mu
uygarlığının yönetiliş biçimine ve bunun aracı olan ilk tek Tanrılı dine, “Mu
Dini”ne göz atalım.
Mu uygarlığı bir imparatorluktu ve imparatorların unvanı,
güneşin oğlu da denilen “Ra Mu” idi. Mu imparatorluğunun bir diğer adı da
“Güneş İmparatorluğu”ydu. Mu dilinde “Ra” kelimesi, güneş anlamına geliyordu.
Mu’nun kolonisi olan Mısır’da da güneş tanrıya “Ra” adı verilmiştir. Ayrıca,
kökleri Mu uygarlığına kadar uzandığı sanılan Japonya’da da imparatorun unvanı
“Güneşin Oğlu” dur. Bunun yansıra eski Maya ve İnka uygarlıklarında da krallar
aynı unvanı kullanmışlardır.
İmparatorun altında, hem bilim adamı hem de rahip olan
“Naacaller” bulunuyordu ve bunlar yönetici sınıfı teşkil ediyordu. “Kutsal
Sırlar Kardeşliğinin üyesi olan Naacaller’in tüm dünyaya yaymış oldukları “Mu
Dini”, belki de insanlığın tanıdığı ilk tek Tanrılı dindi. Naacaller bu dini,
sıradan insanlara, anavatan ve koloniler halklarına anlatırken, anlaşılması
daha kolay olan semboller dilini kullanmayı tercih ediyorlardı. Bu sembollerin
Ezoterik anlamlarını sadece inisiye edilmiş kardeşler ve imparator Ra-Mu
bilmekteydi.
Naacaller’in sembolleri daha çok geometrik şekilleri
kapsıyordu. Naacal öğretisi, evrenin ortaya çıkışında en önemli görevin
Tanrının geometri ve mimarlık vasıflarına düştüğünü öngörmekteydi. Mu dinine
göre Tanrı o kadar kutsal bir varlıktı ki, doğrudan ağıza alınamazdı. Bir
sembol vasıtasıyla ifade edilmezse, sıradan insanlar tarafından idrak
edilemezdi. İşte bu Yüce Varlığın sembolü, Güneş yani “Ra” idi. Tanrının güneş
olduğu iddiasındaki tüm saptırılmış iddiaların ve güneş kültü diye
nitelendirilen inanışların kökeninde yatan olgu budur.
Naacal öğretisinde Güneş doğrudan Tanrı değil, onun
birliğinin ve tekliğinin kitleler tarafından daha iyi anlaşılması için seçilmiş
olan bir semboldü. Sembollerin kullanılmasındaki bir diğer amaç da, belirli
ifade tarzlarının kalıplaşmasını önlemek ve gelişmeler doğrultusunda sembollere
yeni anlamlar yükleyerek, dinin bağnazlıktan ve doğmalardan kurtulmasını
sağlamaktı. Ancak, uygarlık çöküp, ana kaynak yok olunca, zaman içinde “bu
sembollerin kendileri putlaştı ve çok tanrılı dinlerin doğmasına neden oldu.
Semboller vasıtasıyla tek Tanrıya tapınımı öğreten dinin
büyük rahibi, dolayısıyla kutsal kardeşlik örgütünün de başı, Ra Mu’nun
kendisiydi. Ancak imparatorun hiçbir Tanrısal kişiliği yoktu ve sadece konumu
nedeniyle, sembolik olarak “Güneşin Oğlu” unvanını taşıyordu.
Mayalar, M.Ö 300 M.S 1500 yılları arasında
hüküm süren medeniyet
. M.Ö 600 dolaylarında yükselişe geçti ve Milat’tan kent devletlerinin çoğunun siyasi kargaşalar sonucunda çöktüğü İS 900′e dek, günümüzde Orta Amerika ve Meksika sınırları içinde kalan geniş bir alana hükmetti.
. M.Ö 600 dolaylarında yükselişe geçti ve Milat’tan kent devletlerinin çoğunun siyasi kargaşalar sonucunda çöktüğü İS 900′e dek, günümüzde Orta Amerika ve Meksika sınırları içinde kalan geniş bir alana hükmetti.
M.S. 600 - 800 yılları arasındaki Post-Klasik dönem ve
sonraki birkaç yüzyıl dünyadaki en önemli sanat eserlerinden bazılarını
üretmişlerdir. Fakat hala tam olarak anlaşılamayan bazı sebeplerden dolayı,
Maya Uygarlığı çökmüş ve kabile, kentlerini terk etmek zorunda kalmıştır.
Köken ve Tarih:
Mu Uygarlığının ilk kolonilerinden birisi olduğu sanılan Meksika’nın güneyi,Honduras,Guatemala ve Belize’nin kuzeyindeki coğrafyada yaşamış olan eski bir uygarlıktır.
Yukatan’da Mu Kıtası anisina inşa edilmiş Uxmal
Tapınağındaki Yazıtlar yaklasik 12.000 yıllıktır. Bu tapınakta Geldiğimiz yer
olan Batı ülkelerinin anısını korumak için inşa edilmiştir, diye kabartma
yazılar bulunmaktadır.
Jeolog - arkeolog James Churchward’ın ve özellikle Dr.
William Niven’in (1921-1923 yıllarında Meksika’da ortaya çıkardığı tabletler)
yaptıkları araştırmalar Mayalar’ın tarihlendirilebilen ilk MU kolonisi olduğunu
göstermektedir.Ne zaman kurulduğu hakkında kesin bir tarih bulunamamasına
rağmen Doğu yönünde ilk kolonilerin, bugün Kuzey ya da Orta Amerika’nın Batı
sahilleri olarak bilinen coğrafyaya yerleştiklerini göstermektedir.Mısır’daki
Nil deltasında yerleşmiş olan ‘Maya Kolonisinin yaklaşık 16. 000 yıl önce
kurulduğunu belirtmektedirler.
Dayanıksız malzemelere yazılmış olduğu düşünülen bütün
edebiyat metinleri arasında, bugün , incelemeye elverişli sadece birkaç örnek
var. Bunların da en iyi bilinenleri, William Niven’in Meksiko City yakınlarında
bulduğu 2600 adet tablet arşivi içinde bulunan tabletlerden birinin üzerinde
çok özel bir işleme bulunmaktaydı. Bu, yüz bin yılı aşkın süredir Kutsal Dörtlü
olarak bilinen simgesel bir figürdü. Bu büyük Kutsal Dörtlülere, eskiler birçok
farklı isim vermişler ve bu figürler insanlığın dinsel anlayışlarında hep
önemli bir yer tutmuştur.
Bu dört Maya yazmasının yer aldığı Popol Vuh ile Maya
efsane, kehanet ve tarihinin kaydedildiği Chilam Balam Kitapları. Popol Vuh
uzun yıllar gizli tutuldu. Chichicastenango’da (Guatemala) Peder Francisco
Ximénez 1702′de metni buldu ve bir kopyasını çıkardı.İspanyolca çevirisini
kaleme aldı. Özgün K’iche’ metni günümüzde hâlâ kayıp; ama rahibin çıkardığı
kopya ve hazırladığı çeviri Şikago’daki Newberry Kütüphanesi’nde bulunuyor.
İspanyollar 1500′lerde Orta Amerika’ya girince, Mayalara ait
çok sayıda hiyeroglif yazısını yok ettiler. Mayalar Latin harflerini
öğrendikten sonra, eski eserlerden bazılarını bu alfabeyle yazdılar.
Maya Dili:
Bu dil, eski Mısır dili ve modern Japonca da olduğu gibi kelimeleri ve fikirleri belirten ideogramların ve sesleri belirten fonetik sembollerin bir karışımından oluşmuştur.
Bu dil, eski Mısır dili ve modern Japonca da olduğu gibi kelimeleri ve fikirleri belirten ideogramların ve sesleri belirten fonetik sembollerin bir karışımından oluşmuştur.
Dil uzmanları tarafından ancak dörtte biri çözülebilmiş,
yaklaşık 800 hiyeroglif işaret kullanmışlardır. Bugün, günlerin isimleri,
aylar, tanrılar, rakamlar, renkler ve pusula yönleri rahatlıkla
okunabilmektedir.
Yönetim:
Bilimsel ve dini literatürleri ve bilgileri son derece ileri, askeri ve dini liderler olan Kral tarafından yönetiliyorlardı.Yöneticilerin ve çevrelerindeki asillerin altında göreli olarak daha küçük bir uzman zanaatkar grubu bulunmaktaydı.
Yönetim:
Bilimsel ve dini literatürleri ve bilgileri son derece ileri, askeri ve dini liderler olan Kral tarafından yönetiliyorlardı.Yöneticilerin ve çevrelerindeki asillerin altında göreli olarak daha küçük bir uzman zanaatkar grubu bulunmaktaydı.
Bunlardan sonra da kalabalık bir sıradan çiftçiler grubu
geliyordu.Yaşamsal gereçler haricinde pek fazla kişisel mala sahip değillerdi.
Mısır ve diğer mahsulleri yetiştirmek için basit tarım araçları kullanırlar,
bununla beraber toprağın verimliliğini sağlamak amacıyla, tuhaf ve acı verici
majik ayinler düzenlenmesi gerektiğine inanırlardı. Bu majik nitelikli ayinler,
doğayla barış yapmak adına harikulade süslü ve gösterişli giysileriyle rahipler
ve kabile liderleri tarafından yürütülürdü. Maya kabilesi hiyerarşik bir
toplumdu. Kanun adamları da köylüler de yerlerini bilirlerdi.
Sosyal Hayat:
Basketbolu ilk oynayanların Mayalar olduğu kabul edilir.Yazıtlardan, kentlerin, yaşamak için değil dinsel ayinler, özel durumlar ve çalışmalar için yapıldığı anlaşılmaktadır.
Tipik bir Maya ailesi kahvaltıda sıcak çikolata, yeterince zengin değillerse haşlanmış mısır ve şeker kamışı yiyorlardı. Atole denilen bir içkileri vardı. Genelde evler tek odalı ve çamur sıvalıydı. Büyük olasılıkla gün içinde mısır, bezelye, tavşan ve hindi diğer yiyecekleri arasındaydı.
Sosyal Hayat:
Basketbolu ilk oynayanların Mayalar olduğu kabul edilir.Yazıtlardan, kentlerin, yaşamak için değil dinsel ayinler, özel durumlar ve çalışmalar için yapıldığı anlaşılmaktadır.
Tipik bir Maya ailesi kahvaltıda sıcak çikolata, yeterince zengin değillerse haşlanmış mısır ve şeker kamışı yiyorlardı. Atole denilen bir içkileri vardı. Genelde evler tek odalı ve çamur sıvalıydı. Büyük olasılıkla gün içinde mısır, bezelye, tavşan ve hindi diğer yiyecekleri arasındaydı.
Hasat mevsimi erkekler tarlalarda çalışırken, kadınlar evde
yemek pişiriyorlardı. Günün sonunda tüm aile evde toplanıyor ve evin reisi
küçük bir dini ayinle atalara dua ediyordu. Zamanlarını sadece tarımla
geçirmiyorlar, piramitler ve tapınaklar inşaatında çalışıyorlardı. Genelde
düğün törenlerine, kutlamalara, astrolojik ve takvimsel çalışmalara
katılıyorlardı. Böyle zamanlarda kral kurbanlar kesiyor ve top oyunları
düzenliyordu.
Din:
Kurban edilmiş bir bakire Mayalar’ın ve onların devamı niteliğinde olan Aztek ve İnka’lar çok üstün seviyeli dinsel bilgilere sahiptiler. Tek tanrı inancındaki eski Mu Güneş Dinine bağlı bir topluluktular.
Kurban edilmiş bir bakire Mayalar’ın ve onların devamı niteliğinde olan Aztek ve İnka’lar çok üstün seviyeli dinsel bilgilere sahiptiler. Tek tanrı inancındaki eski Mu Güneş Dinine bağlı bir topluluktular.
Bugün, genellikle Meksika ve Guatemala’da yaşayan yaklaşık 2
milyon Maya Yerlisi vardır. Çoğu çiftçidir. Hemen hepsi Katolik olmakla
birlikte, inançları geleneksel Maya dininden çok etkilenmiştir; yağmur ve
[bereket]] için putperest ayinler düzenlerler.
Kayıp Şehir:
Fransız bilim adamı Dr. Augustus Le Plongeon Maya İmparatorluğu’nun kayıp şehirlerini fotoğraflayan ilk kişi oldu.Arkeolog Le Plengeon’un Kutsal Sırlar Mabedi dediği Yukatan’daki Uxmal Mabedi’nde James Churchward’ın İnsanlığın İlk Dini Diyagramı dediği MU kozmogonik diyagramı bulunmuştur. Bu diyagramda merkezdeki dairenin Güneş’in, Ra’nın ve Tanrı’nın kolektif simgesi olduğu belirtilmektedir.
Fransız bilim adamı Dr. Augustus Le Plongeon Maya İmparatorluğu’nun kayıp şehirlerini fotoğraflayan ilk kişi oldu.Arkeolog Le Plengeon’un Kutsal Sırlar Mabedi dediği Yukatan’daki Uxmal Mabedi’nde James Churchward’ın İnsanlığın İlk Dini Diyagramı dediği MU kozmogonik diyagramı bulunmuştur. Bu diyagramda merkezdeki dairenin Güneş’in, Ra’nın ve Tanrı’nın kolektif simgesi olduğu belirtilmektedir.
Bilim ve Sanat:
Mayalar’a göre yeryüzünde meydana gelen en önemli değişimlerden biri de eksen açısıyla ilgiliydi. Günümüz bilimsel bulguları Mayalar’ın bu bilgisiyle tam anlamıyla örtüşmüş durumdadır. Maya yılı her biri 20 günlük 18 aydan oluşuyordu. Ayrıca haab adı verilen 5 ekstra gün daha vardı. 360 günlük periyoda tun deniyordu ve bu periyot, takvimin temelini oluştururdu.
Mayalar’a göre yeryüzünde meydana gelen en önemli değişimlerden biri de eksen açısıyla ilgiliydi. Günümüz bilimsel bulguları Mayalar’ın bu bilgisiyle tam anlamıyla örtüşmüş durumdadır. Maya yılı her biri 20 günlük 18 aydan oluşuyordu. Ayrıca haab adı verilen 5 ekstra gün daha vardı. 360 günlük periyoda tun deniyordu ve bu periyot, takvimin temelini oluştururdu.
Mayaların 584 gün olarak buldukları Venüs yılı, bugünkü
hesaplara göre 583.92 gündür
Mayalar özellikle astronomi, mimarlık, matematik, heykel ve
[hiyeroglif]] yazı gibi birçok alanda ilerlemişlerdi.Çok karmaşık bir takvim
sistemleri vardı. El sanatlarında da ileriydiler. Bir çeşit güneş dinine
inanırlardı. Bu din, insan kurban etmek gibi dünya tarihindeki en vahşi
uygulamaları barındırıyordu. Çok başarılı takvim hesaplamaları, piramitleri,
altın işlemedeki başarıları inceleyenleri hayrete düşürmüştür. Nasıl yok
oldukları dahil olmak üzere, pek çok gizem barındırırlar.
MAYA TAKVİMİ
Güney Amerika’da, 4. binyılın sonlarına doğru bir uygarlıkta
daha güçlü bir gelişimin gerçekleştiğine dair kanıtlar vardır. Bizim takvimimizle
M.Ö. 12 Ağustos 3114′de Maya takvimi ortaya çıkmıştır… Mayalar, bizim bugün
kullandığımız Gregorian takviminden daha doğru olan bir tarihlendirme sistemini
bulmuş sıradışı insanlardır.
Dünya, güneş etrafındaki dönüşünü tam sayıda Günde
tamamlamaz. Çoğu okul öğrencisinin bildiği gibi yılda 365 Gün vardır. Ama tam
olarak değil. Doğrusunu söylemek gerekirse, her dört yılda bir, bir gün
eklememizi gerektirecek şekilde tam olarak 365.25 gündür. Bu, onaltıncı
yüzyılın sonlarına kadar batı Avrupa’da kullanılan orijinal Julian takviminin
temelidir. Ancak yeterince doğru değildir.
Aslında bir yıl 365.25 Günden onbir Dakika ve birkaç saniye
daha kısadır. Bu yüzden de zaman içinde takvimle mevsimler arasında bir ayırım
ortaya çıkmaktadır. 1582 yılında takvimi aydönümüyle aynı konuma getirmek için
Papa 13. Gregory, fazladan on Günü bulunan bir takvim bastırdı. Julian
takvimini yeniden düzenleyerek bir yüzyıl kapayan ve 400′e bölünemeyen yıllar
sıradan yıllar olacak ve artık yıllar sayılmayacaktı. Bu Gregorian sistemine
göre 1600 ve 2000 (400′e bölünebilen) yıllar artık yıllarken, 1700, 1800 ve
1900 böyle değildir. Bugün bu sistemi kullanmaktayız.
Maya sistemi karmaşıktır. Tzolkin denen 260 günlük bir
temele dayanır ve belirsiz bir 365 gündür. Takvimlerini aydönümüne uydurmak
için kullandıkları yöntemi anlatmak için yeterince yerimiz yok. Diğer
kültürlerde olduğu gibi sistemleri güneşin hareketini temel almaktadır ama
Venüs gezegeninin dairesel devrini kullanarak hesaplamalar yapmaktadırlar.
Örneğin bir Baktun, 144,000 gündür. Onüç Baktun, tam bir çağ dönümüdür. Şu an
içinde bulunduğumuz Baktım, 22 Aralık 2012′de tamamlanacak. 5000 yıllık bir
süreçte, Maya takvimi Gregorian takviminden daha doğrudur.
M.S. 100 yıllarına kadar Maya bilinen bir uygarlık
olmamasına karşın, takvimlerini M.Ö. 3114 de başlatmışlardır. Mayalar, M.S. 600
ile 800 yılları arasında Altın Çağ’larını yaşamış, sonra da şehirlerini
bırakarak ortaya çıktıkları gibi gizemli bir şekilde kaybolmuşlardır. Tıpkı
Mısırlılar gibi Mayalar da piramitler, dev heykeller inşa etmiş ve tam bir yazı
sistemi geliştirmişlerdir.
Ne var ki, Maya takviminin başlangıç tarihinin de bizimki
gibi önemli bir olaya dayandığı bellidir. M.Ö. 12 Ağustos 3114 de Mayalar için
bu kadar özel ne olmuştu ki?
Bunu asla kesin olarak bilemeyeceğiz. Aztekler’i ve diğer
Kızılderililerdi Hıristiyanlık dinine çevirme hevesine kapılmış olan
İspanyollar, bütün yazılı bilgileri
yok ettiler. Yucatân Piskoposu Diego de Landa, şöyle demektedir: “Bu karakterlerle yazılmış çok sayıda kitap bulduk ama batıl inanç ve yalanlardan başka bir şey içermedikleri için hepsini yaktık.”
yok ettiler. Yucatân Piskoposu Diego de Landa, şöyle demektedir: “Bu karakterlerle yazılmış çok sayıda kitap bulduk ama batıl inanç ve yalanlardan başka bir şey içermedikleri için hepsini yaktık.”
Neyse ki anıtların üzerine büyük karakterlerle kazıdıkları
bazı yazılar kaldı ve dilimize çevrildiğinde Maya takvimi, sayı sistemleri,
mitleri ve tarihleri hakkında biraz bilgi edindik.
Mayalar, takvimleri icat etmeleriyle tanınmalarının yanında,
eski bir Meso-Amerikan uygarlığı olan Olmekler’den yola çıktıklarına dair bazı
kanıtlar vardır. Bu insanlar hakkında fazla bilgi yoktur ama uygarlıklarının
başlangıç tarihinin M.Ö.1500 yılları olduğu sanılmaktadır; takvimin başladığı
M.Ö. 3114′den hâlâ biraz yakında. İleride yapılacak başka Arkeolojik
araştırmalar yeni cevaplar bulabilir. Ancak Örnekler hakkında asıl ilginç
nokta, heykelleridir. Biri beyaz, diğeri siyahi olan iki ırka ayrılmaktadırlar.
Bu durum, bu insanların kökeninin Amerikalı değil, Atlantik Okyanusu’nun diğer
yanından gelen insanlar olduğunu göstermektedir.
Kolomb’dan önce Avrasya ve Amerika kültürleri arasında bir
bağ olduğu fikri yeni değildir. Kıtalar arasındaki fikirler, dil ve mimari
arasında benzerlikler vardır. Thor Heyerdahl’ın 1970′lerde yayınladığı Ra II’de
anlattıklarına göre antik Mısırlılar sazdan yapılmış tekneleriyle Atlantik’i
aşmışlardır. Bu teknelerin tarzı ve yapıları, Peru’daki Titicaca Gölü’nde bulunanlarla
büyük bir benzerlik göstermektedir. Diğer bazıları ise ünlü gezgin ve
denizcilerin Atlantik’i ilk aşan insanlar olduğu fikrinde ısrar etmektedirler
Maya Takvimi 2012 yılında biter. Bu sebeple son zamanlarda
bazı kehanetler uydurulmaya başlandı.
Örneğin; kıyametin kopması, ABD’nin yıkılması gibi…
Mimari:
Mayalar ters çatı kemeri [Kimmerler] tarafından yapılan ve Camdodia’da Ankgkor’da bulunan dirsekli kum taşı kemerlere benzemektedir) güçlü bir kireç harcı ile yapılandırılmışlardır.
Örneğin; kıyametin kopması, ABD’nin yıkılması gibi…
Mimari:
Mayalar ters çatı kemeri [Kimmerler] tarafından yapılan ve Camdodia’da Ankgkor’da bulunan dirsekli kum taşı kemerlere benzemektedir) güçlü bir kireç harcı ile yapılandırılmışlardır.
Büyük boyutlu yapılar binalar inşaa etmişlerdir.
En büyük boyutlu binalar Yucatan’ın en büyük şehri
Uxmal’dadır.
Bilimsel Belgeler:
1.Yukatan’da hazırlanmış eski bir Maya kitabı olan ‘Troano El Yazması, bugün British Museum’da bulunmaktadır.
2.Troano El Yazmasıyla ayni yaşta olan bir başka Maya kitabı ‘Cortesianus Kodeksi’dir. Madrid Ulusal Müzesinde bulunmaktadir.
3.Paul Schlieman tarafindan Tibet’te bir Budist tapınağında bulunan ‘Lhasan Belgesi.
4.Yukatan’da Mu Kıtası anısına inşa edilmiş [Uxmal Tapınağı]]ndaki Yazitlar yaklasik 12.000 yıllıktır. Bu tapınakta ‘Geldigimiz yer olan Bati ülkelerinin anisini korumak için insa edilmistir,’ diye kabartma yazilar bulunmaktadir.
5.Meksiko sehrinin 96 km güneybatisinda yer alan ‘Xochicalo Piramiti Yazıtları’. Bu piramit, üzerindeki kabartma yazılara göre Batı ülkelerinin yıkımının anısına inşa edilmiştir.
6.Dr. Niven’in Alaska’da buldugu Mu kıtası sembolleriyle islenmiş bir totempol.
7.Eflatun’un Timeus ve Critias adlı eserinde batık kıtaya dair şu sözler geçer: ‘Mu ülkesinde 10 halk vardı.’
1.Yukatan’da hazırlanmış eski bir Maya kitabı olan ‘Troano El Yazması, bugün British Museum’da bulunmaktadır.
2.Troano El Yazmasıyla ayni yaşta olan bir başka Maya kitabı ‘Cortesianus Kodeksi’dir. Madrid Ulusal Müzesinde bulunmaktadir.
3.Paul Schlieman tarafindan Tibet’te bir Budist tapınağında bulunan ‘Lhasan Belgesi.
4.Yukatan’da Mu Kıtası anısına inşa edilmiş [Uxmal Tapınağı]]ndaki Yazitlar yaklasik 12.000 yıllıktır. Bu tapınakta ‘Geldigimiz yer olan Bati ülkelerinin anisini korumak için insa edilmistir,’ diye kabartma yazilar bulunmaktadir.
5.Meksiko sehrinin 96 km güneybatisinda yer alan ‘Xochicalo Piramiti Yazıtları’. Bu piramit, üzerindeki kabartma yazılara göre Batı ülkelerinin yıkımının anısına inşa edilmiştir.
6.Dr. Niven’in Alaska’da buldugu Mu kıtası sembolleriyle islenmiş bir totempol.
7.Eflatun’un Timeus ve Critias adlı eserinde batık kıtaya dair şu sözler geçer: ‘Mu ülkesinde 10 halk vardı.’
Bir zamanlar muazzam piramitler inşa edip, yıldızlar ve
gezegenler üzerine çalışma yaptıkları bölgenin büyük bir kısmı şu anda ormanın
ve toprağın derinliklerinde yatmaktadır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)